Onaylanma isteği reddedilmeye mi neden oluyor?

Onaylanma isteği reddedilmeye mi neden oluyor? - Doç. Dr. Arzu Önal | Ergen Psikaytri Nişantaşı

Onay arayışının ters teptiğinin sebepleri oldukça derin. İnsanlar gerçek olmak yerine başkalarının hoşuna gideceğini düşündükleri bir imaj yaratmak için çabalarlar. Bu süreçte, gerçek benliklerinden ödün verirler, giderek daha az dürüst, daha az doğal ve daha az “kendileri” olurlar.

Onay için çabaldığınızda, diğerleri sizinle rahat hissetmezler. Yanıtlarınızda sahte bir şeyler hissederler, size güvenmekte zorlanırlar. Hatta manipüle edildiklerini hissedebilirler. Tüm bunlar bir ilişkiyi yorucu hale getirebilir.

Bu yüzden insanlar onay arayıcılar tarafından yük altında hissederler ve ihtiyacı olan enerjiyi tüketirler.

Birlikte olamaktan kaçınmaya başlarlar, randevuları unuturlar veya telefon aramalarına geri dönmezler. Çok çalıştığınız bu arkadaşlık ve yakın ilişki oluşturma çabası tam tersi olarak sonuçlanır. Kafanız karışır ve incinirsiniz.

Çocukluk yaraları bunun sebebi olabilir mi?

Çocukluk yaralarını taşımak, duygusal yaralarımızı iyileştirmenin bir yolu olarak geçmişimize dayalı ilişkilerle getirdiğimiz şeylerdir. Ancak başkalarının onayına bağımlı kaldığımız sürece, mutluluğumuz geçicidir.

Psikoterapi pratiğimde, onay arzusu içinde olan insanların genellikle çocukluklarında duygusal travmalar yaşadıklarını gördüm. Sözlü tacize, fiziksel istismara veya duygusal ihmale maruz kalmış olabilirler. Ne olursa olsun, benzersizliklerinden dolayı değer görmemiş veya kutlanmamışlardı. Bunun yerine, sevginin koşullu olduğu mesajını aldılar; onun için çok çalışmaları gerekiyordu. Kendi olmak yeterli değildi.

Onay arayanların yüzeyini kazırsanız, düşük benlik saygısıyla mücadele eden bireyler bulursunuz. Değerlerini fark etmezler, bu yüzden başkalarından onay ararlar. Ancak kazandıkları herhangi bir rahatlık uzun sürmez. Ne kadar çok onay alırlarsa alsınlar, yakında tekrar onay için çabalamaya başlarlar.

Korku ve kaygıların kabul edilmesi ilişkileri geliştirmenin ilk adımıdır. Başkalarından sizi iyileştirmelerini beklemek yerine, önce kendinizi iyileştirmeye başlayın.

Bu, ihtiyaç duygunuzu ve onay arzunuzu besleyen kaygıya dikkatlice bakmanızı gerektirir. İlişkiler yoluyla bunu çözmeye çalışmak yerine, bu kaygıyla doğrudan başa çıkabildiğiniz kadar, eski yaraları iyileştirmeye başlayacaksınız. Bireysel terapide eski yaraları açığa çıkarmak yardımcı olabilir, ancak bu dersleri günlük yaşamınıza uygulayamıyorsanız, pek bir değeri olmayacaktır. Etkileşimlerinizde daha fazla farkındalık geliştirmeniz gerekecektir.

Başkalarıyla ilişkilendiğinizde nasıl hissettiğinizi fark etmeye başlayın.

Kendinize şu 5 soruyu sorun:

  • Gerçekten ben miyim?
  • Onay için mi çalışıyorum?
  • Çatışmadan kaçınmak için uyumlu muyum?
  • Gerçekten mi tepki veriyorum, yoksa nesnel olarak yanıtlar mı oluşturuyorum?
  • Karşımdakini umursuyor muyum, gerçekçi yanıt mı veriyorum?

Etkileşimlerinizi şekillendiren bilinçsiz güçlerin farkında oldukça, yeni seçimler yapabilme olasılığınız artacaktır. Bu, kavga çıkarmaya veya çıkarlarınıza hizmet eden görüşleri savunmaya başlamanız gerektiği anlamına gelmez. Kendi sesinizle konuşmaya başlayacağınız anlamına gelir. Kendine sadık olan insanlar, onay arayıcılardan çok daha ilginçtir. Özgünlük her zaman diğerleri için daha çekici ve ikna edicidir.

Psychology Today